Ana yurtlarının Orhun ve Selenga vadileri olduğu tespit edilen Uygur Türkleri en eski Türk topluluklarının bir boyudur. Türk kitabelerinde dokuz Oğuzlar olarak ifade edilmektedirler. Dokuz oğuzlar ibaresi, dokuz ayrı oğuz boyunun bir araya gelerek oluşturdukları federasyonla güçlerini birleştirmesiyle ortaya çıkmış bir ünvan’dır.
Büyük Hun İmparatorluğu döneminden beri bu bölgede hayatlarını idame eden Uygur Türkleri çoğu zaman kabileler olarak yönetilmiş, kimi zaman kabilelerin birleşmesi ile ortak bir varlık ve kültür oluşturmuşlardır. Gerek Çin, gerekse diğer bölgesel güçlere karşı kendilerini korumuşlardır. Uygur kağanı “Kutluk Bilge Kül Kağan” önderliğinde Göktürklere karşı 744 yılında ilk Uygur devletini kurarak, Uygurları tarih sahnesine çıkartmış oldu. 840 yılında başka bir Türk boyu olan Kırgızlar tarafından ilk Uygur Türk devleti yıkılmıştır.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde bulunan ve tarihte kurulmuş on altı Türk devletini temsil eden on altı yıldızdan birisi de Uygur Devleti’ne aittir.
1884 yılına kadar öncelikle Çinlilerin sürekli saldırılarına maruz kalan Uygur Türkleri bu tarihten sonra Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Çin’e bağlanmıştır. Çin sömürgesine karşı 60 civarında ayaklanma yaparak özgürlüğüne kavuşmak istemişlerse de başarılı olamamışlardır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Çin hükümetinin, ülkenin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Müslüman Uygur Türklerine "sistematik insan hakları ihlallerinde bulunduğunu" tüm dünyaya bildirmesine rağmen bu zulmü öncelikle, Türk dünyası başta olmak üzere tüm dünya, sessizce izlemekle yetinmektedir. Müslüman Uygur Türkü siyasi telkine, kolektif cezalandırmaya, hareket, iletişim ve dini kısıtlamalara maruz kalıyor. Keyfi gözaltılar yapılarak suçsuz 1 milyon civarında Uygur Türkü toplama kamplarında esaret altında tutularak Çin’ce öğrenmeye zorlanmaktadır.
Öğrenemeyenler aileleri ve avukatları ile görüşmesi engellenerek cezalandırılmaktadır. Aileleri arasına Çinliler yerleştirilerek bölünmelerine ve parçalanmalarına sebebiyet vermektedirler. Hukuksuz gözaltılar ve yapılan işkenceler karşısında anavatanları Doğu Türkistan(Uygur özerk bölgesi) dışında Batı Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi komşu ülkelere sığınarak zulümden kaçmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, Afganistan, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Kanada ABD’de Uygur nüfusu bulunmaktadır.
Ülkemizde 20 bin civarında mülteci konumunda Uygur Türkü bulunmasına rağmen, maalesef siyasi iradenin soydaşlarımıza gerekli önemi göstermediğine şahit olmaktayız.
İsrail hükümetinin, Filistin Gazze’de, daeş ve Esat hükümetinin Suriyeli araplara yaptığı zulme ve katliamlara gösterdiğimiz tepki hassasiyetini, Sincan Özerk bölgesinde baskı altındaki soydaşlarımıza gösterilmemesi ve bir damla gözyaşı dahi dökülmemesine bir mana verememekteyim.
Çinin baskı ve zulmünden kaçarak ülkemize sığınan ve havaalanında günlerce bekletilerek giriş izni dahi verilmemesi üzüntü verici bir davranış. 4 milyon Suriyeliyi, yurttaşlarımızın vergisi ile ülkemizde maaş bağlayarak yıllarca bakmamıza ve beslememize rağmen bir elin parmakları kadar Uygur Türklerini havaalanında bekleterek neden sahip çıkamıyoruz? Soydaşlarımızın sesini neden duyuramıyoruz? Haklarını neden savunmuyoruz? Suriyeli ve Filistinlilere toplanan yardımlar neden Uygur Türklerine toplanmıyor?.....
Efraim Pala